Hz. Peygamberin sünnetinin yazılı belgelerini teşkil eden hadisler 14 asırdan beri Kur'ân'la birlikte İslâm dünyasının ve Müslümanların her konuda ikinci başvuru kaynağı olma özelliğini sürdüregelmiştir. Hadisler Hz. Peygamber döneminde yoğun bir ezber faaliyeti olarak başlayıp daha sonra yaygınlaşan kitabet tedvîn ve tasnif yöntemleriyle muhafaza edilmiştir.
Hadislerin kitaplaştırılması sürecine kadar İslâm'ın bidayetinden itibaren her zaman doğruyu ve hakikati öğrenme yolunda araştırıcı bir zihniyete sahip olan İslâm âlimleri Hz. Peygamberin hayatına dair bütün bilgileri fevkalâde ciddî ve ilmî usüllerle tenkid süzgecinden geçirerek tasnif etmeye çalışmışlardır. Onlar rivayetlerin kitaplara kaydedilmesinden sonra da sened ve metinleri tenkid etmekten geri durmamışlardır.
Bu çerçevede islâm uleması hadis kaynaklarını muhteva değerlen açısından da derecelere ayırmış itikat ibâdet ve muamelât gibi konularla ilgili meseleleri bilhassa muteber kabul ettikleri kaynaklardaki hadislere başvurarak çözmeye çalışmışlardır. Ancak bu âlimlerden bir kısmı belli bir dönemden sonra güvenilir saydıkları hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerin sağlamlığından asla şüphe etmemeye hatta o eserlerin tenkid edilemezliğini savunmaya başlayarak Kur'an 'dan sonra en sahih kaynak derecesine yükseltmek suretiyle onlara büyük önem vermişlerdir.
Halbuki tenkid süzgecinden geçirerek hadislerin kitaplaşmasını sağlayan bütün bu gayret ve çalışmalara rağmen yine de -insan nisyan ve hata yapmakla malûl olduğu için- İslâm âlimlerinin dikkatinden kaçan veya çözümünü bulamayıp bir başka ilim adamının içtihadına terkettikleri rivayetler de olmuştur.