Türkler ve Moğollar Pers ve Çin uygarlıkları aracı oldular. Öz varlıklarından kalıcı hiçbir şey çıkarmadılar. Kurdukları özgün toplumlar ne dehalarının türünü gösterecek kadar özümsenmiş bir felsefi doktrin ne bir sanat eseri ne de bir edebi eser üretmedi. Savaştan doğmuş ve fethetmek için organize edilmiş bu halkların komşu toplumların entelektüel birikimi içinde erimeleri yavaşça olmadı ona derhal adeta bir ganimete sahip olmak ister gibi aceleyle sarıldılar. Türk ve Moğolların fikir ve kurumları böyle bir temas karşısında hatta uzun süreli olsa bile dayanabilmek için yeteri kadar oturmuştu fakat onları içine alıp kendi bünyesinde eritecek kadar durağanlaşmamıştı; öyle ki Türkler ve Moğolların fetih yoluyla eklendikleri halkların uygarlıklarını benimsemeleri eksik kalıyor ve kendileri de buna tam olarak uyum sağlayamıyorlardı. Silahlarıyla boyun eğdirdikleri halkların arasında davetsiz misafirler gibi yaşıyorlardı onları sindirebilmek için fazla barbar onlar tarafından sindirilmek için ise yeterli değillerdi.