Türkiye Avrupa'ya girecek mi? Yunanistan'ın mı yoksa İran'ın mı komşusu? Otoriter bir Müslüman millet mi yoksa laik ve demokratik bir ülke mi? Bu tartışmalar hala sürüyor. Ancak kabul edilmesi gereken bir gerçek var: Roma İmparatorluğu Bizans İmparatorluğu ya da Osmanlı İmparatorluğu adı altında bu ülkenin eski başkenti iki bin yıl boyunca kıtamızın kaderinin yüreğinde yer almıştır.
Hun Pers Arap ya da Tatar istilaları onun surlarına çarparak kesintiye uğramıştır. Hıristiyanlık onun sayesinde kıtayı manastırlarıyla donatarak entelektüel hayatın canlılığını korumasını sağlamıştır. Ancak Konstantinopolis sadece bir kale değildi. Öncelikle bir üniversite ve bir şölendi. Bu uç uçarı ve sefih dev metropol kültürün modanın ve sanatın bin bir kandilini yakmıştır. Merovenjler küflü topraklarında aylaklık ederken orada Platon ve dans Aristoteles ve ıtriyatçılık öğretiliyordu. Bin Bir Gece Masalları'nın sitesi basileusların ve kibar fahişelerin başkenti gelecekteki medeniyetimizi icat etmekteydi.
Konstantinopolis'in Romanı tarih ansiklopedisi niteliğinde bir kitap olmak istememiştir. Amacı Kentler Kenti'nin bir zamanlar nasıl olduğu duygusunu uyandıran mekanları kişileri alemleri ve dramları hatırlatmaktı. Kan göllerinden görkemli törenlere acımasız tasfiyelerden ustalıklı saray entrikalarına uzanan bir gezintidir.
Aynı zamanda kara roman ve fotoroman olan bu kitap Konstantinopolis'in tarihi bizim tarihimiz- içinde yapılan tuhaf ve tüyler ürpertici bir gezintidir.