Bilim alanındaki güncel gelişmeleri çevreleyen duyguların çiftanlamlılığı ve bilimsel uygulamaların gittikçe artan etkisi derin bir felsefi düşünmeyi kaçınılmaz kılmaktadır. Bilime duyulan sorgusuz sualsiz bir bağlılıkla teknik tahakkümün yarattığı sınırsız kaygı arasında bir orta yol bulunabilir mi? XIX. yüzyıldaki Sanayi Devrimi'nden bu yana bilimin salt teknik ve/veya deneysel bir uygulama alanı ya da saha bilgisi olmayıp felsefi öncüllere dayandırılması gerektiği fikri iyice yerleşmiştir. Bu kitap da bilimsel düşünme ve uygulama yöntemlerinin varlığını ve etkisini bu bağlamda inceliyor.