Hikayeciliğimizde 70'li yıllar etkili biçimde Bekir Yıldız'ın rüzgarının estiği yıllar oldu. Bekir Yıldız hikayesinin iki ucu vardı: Güneydoğu Anadolu'nun özellikle de Urfa-Diyarbakır yöresinin ağa-aşiret-töre üçgeni içindeki sert acımasız dolayısıyla da sarsıcı insan ilişkileri ustalıklı bir kurguyla bir uçtan hikayemize taşınırken; kapitalist bir ekonominin pençesinde yabancılaşan Türkiye insanının dramı yine çarpıcı tablolar halinde hikaye ediliyordu.
Yazık ki erkence bir vakitte nokta koydu kendi hikayesine...
Hak etmediği bir ilgisizliğe terk ediliş gibiydi. Otuz yıl öncesinin bu özgün ve öfkeli kalemini bugünün okurları ilgiyle okuyacaktır sanırım.
Necati Güngör