Aşkın yaşla nasıl bir ilişkisi var? O gençliği mi sever yoksa gençlik mi onu davet eder? Bu soru bir paradoksa yol açar gibi görünse de kimse yaşı geçkinlerin aşkından bahsetmemiştir. Belki de aşk yüreği henüz kirlenmemişlerin yeteneği olduğundan daima gençlere özgüdür. Yürek gençlikteki saflığını bir daha bulamayacağından gençken sevmeye fırsat bulamayanların bir daha bu fırsatla karşılaşamayacakları anlaşılmış olmalı. Bu nedenle olsa gerek derin aşklar çocuklur ile ilk gençlik çağının birbiri içine geçtiği o büyülü dönemlerde çimlenirler. Kavak yellerinin tutku kasırgalarına dönüştüğü daha sonraki yıllar aslında o ilk gençlik dönemlerinde çimlenen basit yapılı duyguların giderek karmaşıklaştığı duygunun her türünden tadılan iç tecrübelerle iyice zenginleştiği yıllardır.
İlk gençlik döneminin berrak ve net duyguları yerlerini gittikçe daha kompleks olanlarına bırakır ve tek gibi algılanan bir duygunun iyice incelendiğinde bir sürü bileşenden oluştuğu anlaşılır. Aşkın bu gizemli matematiğini anlayacak nüfuz edici bir zeka yoksa insan o bileşenlerin kaba yekununa aldanarak nasıl davranacağı konusunda bağışlanmaz hatalara düşer.