Ayşe şeriata yürekten inanıyordu. Şeriat Allah'ın emri demekti. Ve bu gerçek her Müslüman için geçerliydi. Ailesinden çevresinden farklı yaşamı tüm uyarılara rağmen kara çarşafın altında sürüyordu.
Evlerine giren bir hırsızın yılların birikimini alıp gitmesiyle hayatının en karmaşık virajına girdi. Bu ağır darbeyi Suudi Arabistan'da yaşayan kızı ve damadının yanına gidip orada çalışıp para biriktirerek telafi etmeye karar verdi. Üstelik hem para kazanacak hem de Hazreti Muhammed'in yaşadığı toprakların mukaddes havasını soluyacaktı. Hatta fırsattan istifade hacca umreye gider sevaba girerdi. Bu düşüncelerle yola çıktı.
Riyad'a dualarla indi. Ve o andan itibaren attığı her adımda şeriatla tanıştı. O günlere kadar insanlardan dinlediği kitaplardan okuduğu mutlak sistemi bir kadın olarak en çıplak yüzüyle yaşadı. Hiçbirşey beklediği gibi değildi. Namaz vakti camiye gitmediği için dövülen erkekler saçının iki teli göründüğü için sokak ortasında din polisi mutavva tarafından taciz edilen kadınlar kafasını allak bullak etti. Sevdikleri recm edildi yani taşlanarak öldürüldü. İnsanlığa müjde olduğuna inandığı dininin arkasına saklanmış vahşete yakından tanık oldu. En kötüsü de bu kuralları koyanların bir kısmının kesif bir ahlaksızlık içerisinde içki seks ve uyuşturucu âlemlerine batmış olarak yaşamasıydı.
Onu ve kızını demir parmaklıkların ardına sürükleyen olayları değil yalnızca bütün bir yaşamını sorgulamaya başladı.
Peki bütün bunlara tanık olmak ve hayalinde canlandırdığı herkesi uymaya uygulamaya davet ettiği şeriatı bilfiil yaşamak Ayşe'nin hayatını düşüncelerini nasıl etkileyecekti?