14 Mayıs 2006 akşamı saatler 20:45'te dondu kaldı.
Ekranları ve radyoları başında milyonlarca taraftar; her takımdan ve her zümreden milyonlarca insan Galatasaray'ın zaferi için dua ediyordu.
Sonuç kesinleştiğinde yükselen sevinç çığlığı sadece Galatasaraylılara değil bütün Türkiye'ye aitti.
Ve şampiyonluk adeta yeni bir Avrupa zaferi gibi sadece sarı-kırmızı değil rengarenk bayraklar altında kutlanıyordu...
Galatasaray bu kez de Türkiye'nin kendi içindeki bir züppeliğe kendi içindeki adaletsizliğe kendi içindeki imkansızlıklara ve engellere karşı mücadelenin simgesi olmuştu...
Başarı için her yolu mubah sayan adaletsiz yöneticilere; bu ülkenin milyonlarca dolarını 'yabancılara' peşkeş çekip de millete hezimetten başka bir şey vermeyenlere; inanç bağlılık ve başarının değerini banknotlarla ölçenlere karşı kazanılmış bir zaferdi bu...
Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukuna mahkum edilen; ekonomik ve siyasi krizlerle harcanmış yıllar boyunca mucize eseri ayakta kalabilen milyonların son ümit haykırışıydı...
Her şeye rağmen başarabilmenin mümkün olduğunu kanıtlamak genç aslanların geleneği haline gelmişti...
Ve her şeye rağmen ayakta kalanların ülkesinde herkesin takımı olabilmek gururların en yücesiydi...
Galatasaray'ı herkesten ayıran da herkesle buluşturan da işte bu gurur mücadelesiydi...