"Akıllılar dünyasının bir kıyısında sisli bir dağ başında çöreklenmiş dünyayı kendimce anlamlandırmaya çalışan bir deliyim. Akıllılardan çok farklı olduğumun bilincini her an taşıyarak onları gözetliyorum. Sürekli duygularımı ve düşüncelerimi akıllıların dünyasına özgü tarzda kodlamaya çalışıyorum. Başka türlü iletişim kurmak konuşmak imkânsız olur. Ben başkalarını gözetlerken bir başka göz beni gözetliyor. Beni gözetleyen o gözü gözetleyen başka bir göz daha var. Daha ötelerde onu da gözetleyen bir göz var. Mutlak'a kadar zincirleme giden bu korkunç yabancılaşma ve gözaltı duygusu içinde ancak Allah en uçta Allah'ın var olduğu inancı güven verebilir.
Ayşe Şasa Yeşilçam'ın ünlü ve yetkin senaristlerinden biri. 1963 yılından itibaren Türk sinemasında Murat'ın Türküsü Son Kuşlar Ah Güzel İstanbul Utanç ve Gramofon Avrat gibi filmlere imza attı. Şasa İstanbul'un seçkin ailelerinden birine mensuptu. Ancak evde bulunmayan anne ve baba baktığı çocuğu çocuk diye sevmek yerine başarılı bir projeyi tamamlamak hırsıyla ele alan mürebbiyeler çok kişinin imrendiği bir hayat yaşayan Ayşe Şasa'yı derinden etkiledi. Modern Batı düşüncesinin aklı kutsayan yapısı onun sorularına cevap veremiyordu. On sekiz yıl boyunca şizofreniyle başa çıkmaya çalıştı. Ve sonunda İbn Arabî'yle tanıştı. Bundan sonraki hayatı öncekinden çok farklı olacaktı. "Delilik Ülkesinden Notlar" Ayşe Şasa'nın reddettiği ve sonradan tanıştığı iki dünya arasındaki serüveninden notlar içeriyor.
Akif Emre'nin söylediği gibi "Ayşe Şasa modern Batının tek geçer akçe saydığı aklı aşmanın tehlikeli yolculuğu sırasında tuttuğu seyir defterinin sayfalarını okuyucuya açıyor. Delilik Ülkesinden Notlar adeta aklı akılla yenerek sahile ulaşmanın öyküsü." Şasa'nın "delilik ülkesi" derken şizofreniye mi yoksa modern batının yaslandığı aklın tükenişine mi gönderme yaptığı kitabın satırları arasında..