Paris'i "ışıklandıranlar" sadece Parisliler değildir. Sadece Fransızlar değildir. Birçok yabancı göçmen gönüllü veya gönülsüz sürgünün de bu işte/bu eylemde payı vardır. İnkar edilemez bir boyutta hem de. Paris gurbette yaşamanın türkçesidir. Bu kent ister başkent olsun ister isyanların doğduğu ve hedefine asla ulaşamadan tarihe karıştığı isyankent olsun. Hiç fark etmez. Gurbettesinizdir. Ve sıla hasreti dayatır. Ama canımızı sıkmaya da değmez. Çünkü bir sanatçımız kopar gelir oralardan. Ve "lambasını" asar gökyüzümüze: Ve o zaman işte ve sadece o zaman fark ederiz ki bu mekanda da bir gökyüzü varmış. İş koşturmaca kağıt ve bürokrasiden başka şey görmeyen gözlerimiz takılır: Bir resme bir afişe bir heykele. Ve işte deriz sıla gurbete gelmiş "misafir" bile olsa.
Paris deyip geçmemeli yine de: Haindir bu kent. Başkent. Tarihin hazırladığı son şakadır belki. Ama burjuvazinin başkenti olduğuna şüphe yok. Boşuna aramayın Robespierre sokağını: yoktur çünkü. Burjuvazi unutturmak için her çareye başvurur. Paris bıçak sırtı bir kenttir. Burada umut-hüzün içindedir. Hüzün-umut içinde. Ölümlü/ölümcül aylaklıktır Paris. Ama bir "arkadaş ıslığı" duymaya da dayanamaz: O zaman işte bütün İstanbullar Ankaralar Diyarbakırlar İzmirler Mersinler sökün ederler. Ve siz erirsiniz: Mutluluktan. Çal bir ıslık daha ne olur.