Bu kitabın amacı sadece ölüm oruçlarını tartışmak değil. Behiç Aşçı'nın da vurguladığı gibi mesele ölüm oruçları değil tecrit politikası. Ama bunun da ötesinde Behiç Aşçı'nın kişiliğinde 1990 sonrası siyasete bulaşmış bir devrimciyi tanımaya ve bu tanışıklığı bu kitabı okuyacak olanlarla paylaşmaya çalıştım. Kendilerini devrimci olarak tanımlayan insanlar bugün çok küçük bir kesim tarafından saygıyla karşılanıyor hatta yüceltiliyor. Çok geniş bir kesimse onları tanımaktan kaçınıyor ya da karalıyor. "Bir makinenin duygusuz vicdansız insafsız dişlisi olarak örgüt üyesi" klişesini bir zamanlar benzer suçlamalarla yüz yüze gelenler arasında bile rağbet görmesi insanlığın durumu ile ilgili karamsar duygulara sevk ediyor bizi. Kendisini devrimciliği öğrenmeye çalışan biri olarak tanımlayan onu bu eylem öncesinde tanıyanların kararlılığını fikrini kolay kolay değiştirmeme özelliğini vurguladığı ölüm orucu yaptığı süreçte kahraman muamelesi görse de tevazuunu kaybetmeyen Behiç Aşçı'yı tanıyarak öğreneceğimiz çok şey var; sadece siyasete ilişkin şeyler de değil bunlar. İnsan hayatının akışının nasıl da şaşırtıcı bir biçimde değişebileceği ölümün ve hayatın sandığımızdan başka şeyler olabileceği bize öğretildiği gibi yaşamayıp herkes gibi ölmemenin mümkün olabileceği... bu çarpıcı hayat hikâyesinin içinde her birimizin ömrümüzün sonuna kadar yanımızda taşıyabileceğimiz farklı cevherler bulabileceğimize inanıyorum.
Ayşe Düzkan