Kapısını tırmalayıp durduğumuz Avrupa Birliği anamızdan emdiklerimizin yanı sıra para bastırarak alıp içtiğimiz sütleri bile burnumuzdan getiriyor. Gece rüyalarında gördüklerini sabah bizden istiyorlar. Yok "kokoreç yemeyeceksiniz" yok "a ile b harflerini her koşulda mutlaka büyük yazacaksınız" yok "simitlere eşit miktarda susam koyacaksınız" yok "farklı bölgelerde üretilen karpuzların aynı kırmızılıkta olmasını sağlayacaksınız" yok "ekmeği en az on sekiz kez çiğneyeceksiniz..." Bu liste kilometrelerce uzayıp gidiyor. Oysa kapıyı her seferinde "küt" diye yüzümüze çarpmak yerine açıp "buyur" etseler sayemizde çok daha hareketli ve rengârenk bir yaşam sürecekler.
Bu kitapta Avrupa Birliği'nin bizi trenine almayıp yaşamak şansını kaçırdığı 1996'dan bu yana geçen 10 yılda yaşadığımız olaylardan seçmeler sizleri bekliyor.