Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'sundaki güvenlik sorunu Osmanlı'dan miras olarak günümüze kadar taşındı. Geçmişte bu bölgedeki güvenlik sorununu Ermenilere karşı Kürtlerden oluşturduğu Hamidiye Alayları'yla çözmeye çalışan II. Abdülhamid'in yaptığının bir benzeri bugün "koruculuk" olarak adlandırılan yapıya bıraktı yerini.
Doğu ve Güneydoğu'da 80'li yılların başında ortaya çıkan PKK terörüne karşı başlatılan mücadelede etkin olacakları düşünülerek kapısı çalınan aşiret mensuplarından oluşturulan "korucuların" sayısı bugün doksan bini buluyor.
Peki korucular PKK'yla mücadelede beklenenleri yerine getirdi mi?
Bu soruya "evet" yanıtını vermek pek mümkün görünmüyor. Çünkü korucular daha çok işledikleri suçlarla gündeme geldiler. Bireysel hesaplaşmalar kan davaları kişisel çıkarlar uyuşturucu ve silah kaçakçılığı korucuların adlarının karıştığı suç başlıklarıydı. İşledikleri bir suç daha vardı ki bu en çok yargılandıkları suç başlığını oluşturuyordu: PKK'ya yardım ve yataklık...
İçinde bulundukları derin ilişkiler koruculuğu kabul etmeyen aşiretlere karşı estirdikleri terör zorunlu göçteki etkileri boşaltılan köylere yerleşmelerinin yanı sıra adlarının sıkça geçtiği faili meçhuller gözaltında kayıplar ve cinayetler son 20 yılın en büyük çetelerini yaratmakta gecikmedi. Susurluk Kazası'nın ortaya çıkardığı ilişkiler ağı gibi... Sedat Bucak'ın liderliğini yaptığı aşiretin illegal tarihi koca bir sistemin özeti gibi.
Terörün Bekçileri Doğu ve Güneydoğu'ya 100 yıl öncesinden taşınan sorunlara çözüm olarak üretilen koruculuk sistemini tüm boyutlarıyla masaya yatırarak "Devletin sırtındaki kambur"un neden kalkması gerektiğini anlatıyor.İki yıldır Cumhuriyet gazetesinde çalışan Berivan Tapan London School of Economics and Political Science mezunu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi okudu.