'Ne diye gülüyorsunuz? Ne bakıyorsunuz aval aval? Tutup kaldırsanıza şu deliyi!'
Hissizleşme insanları duygularının en uç noktalarına kadar sürükleyen bir roman. Aynı zamanda kimsenin hayal dahi edemediği olağan dışı ve bir o kadar da hayatın içinden bir 'kötülükler hikayesi.' Öyle ki daha ne kadar kötü olunabileceğinin bu denli sınıra yaklaşan karakterlerin nasıl hislerinden arındıklarının ne kadarlarını kaybettiklerinin de bir portresi...
"Bir köpek gibi yere çömeldi ve köpekten daha iyi koku almaya başlamış olan burnunu yerlerde gezdire gezdire sürünmeye başladı. Ağır ağır adımlarla el ve kollarının yardımıyla emekliyordu. Bulduğu ilk karanfili ağzıyla koparıp var gücüyle çiğnemeye koyuldu. Onu gören birkaç kişi duruma anlam veremeyişleri sebepli kahkahalarını koyverdiler... Yegane arzuları gülmek hep daha çok gülmekti. Kendileriyle böylece dalga geçiyorlardı; arınamadıkları onca kompleksten yalnız bilinçsizce kurtulabiliyorlardı. Zaten başka türlüsü de ellerinden gelmezdi."
İlk romanı 'Münzevi - Yaşayan Ölü Avcısı' okurla buluştuğunda on altı yaşında olan yazar Hissizleşme'de okuyucuya bedeniyle duyumsamayan adamın; yani Eren karakterinin imkansız olan hayatını anlatıyor. Paralel olarak ilerleyen kurgudaki bir diğer kahraman ise içimizden biri... En az bizim kadar hisseden en az bizim kadar acı çeken bir zamane kurbanı.