Yazar Faruk Eskioğlu bir gazeteci. Düşünce yükünü sırtında taşıyanlardan.
Gazeteci haber olan her yerde ölümüne vardır. Ancak kendisi haber olacak bir olayın içinde olmamak kaydıyla. Oysa ne yazık ki bugün; "medya 'tower'larda 'plaza'larda sermaye tarafından öpülerek prens olmuş kurbağalar" iş başında olunca: "Beykoz'da İstanbul'un akçiğeri sayılan ormanları villalaştırıp gazete ile yirmi milyon dolarlık reklam ve satış anlaşması yapan iş adamını..." "Tetikçi köşe yazarlarını..." Antalya'da orman yakıp otel yapan işadamı haberine konan sansürü... ve daha nicelerini toplum öğrenemez. Yazmaya kalkan sürülür süründürülür! İşte "AŞKOLSUN" bir yerde bu medyanın öyküsüdür.
Gurbetcilik sürgünlük; kişinin dişiyle tırnağıyla etiyle ayakta kalma savaşımının adıdır. Ama ne çareki; ayrı kalmak gurbetcilerin sürgünlerin kirpiklerinde asılı bir damla yaş gibidir...
Faruk Eskioğlu alışılmışın dışındaki kurgusuyla anlatımıyla "güzel Türkçe"si ile; fotoğraflarda yaşlanan analarla gençlikleri yürek üstünde saklanan fotoğraflarda kalmış oğulların serüvenini sunuyor bize...
Edip "Aşk ak süt gibi tertemiz olmalı. Sütte bakteri çabuk ürer. Aşkta da" Korumalı! dedi. Şarabı yudumlayarak sürdürdü; "Süt mayalanırsa peynir olur yoğurt olur. Adı niteliği değişir. Aşk da öyledir. Mayasında yalan mülkiyetçilik velhasılı her ne varsa adı başka bir şey olur. Benim sözünü ettiğim süt gibi ak olanıdır"
Güleç yüzüyle bize bakıp "Kadehimizi kaldırdığımızın adı ne olsun?" diye sordu.
Edip kendinden emin sağ kaşını kaldırdı ve kadehini uzattı. "Aşkolsun! Adı 'aşk' olsun.." dedi.