Binlerce yıldır aktığı yerlere bereket götüren Fırat önü bentlerle kesilince ayrılığın senfonisini besteliyor. Halfeti'den İstanbul'a sürülmüş bu aşk bir ayrılığın kırık hikayesi olarak mı kalacak? Yoksa kapıları siyah güllerle bezenmiş o bahçeye mi açılacak? Kendi gerçeğine en çok yaklaşan hangisi olacak? Fırat mı İstanbul mu? Ahmet mi Gül mü? Ayrılık mı aşk mı?