Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman problemli olmuştur. Sonuncusu da öyle oldu. 2002'den bu yana tek başına iktidar olan AKP'nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül kolay bir seçimle cumhurbaşkanı olacak denilirken bu seçimde ortaya son anda çıkarılan 'ilk turda 367 yeter sayısı bulunmazsa ikinci tura geçilemez' görüşü bir anda ortalığı kapladı. Özellikle CHP ve kimi kurumlarca gündeme getirildi. İlk turda 367 yeter sayısı bulunamadı ve CHP olayı Anayasa Mahkemesi'ne götürdü.
Meclise girecek gözüyle bakılan DYP ve ANAP CHP ile birlikte Meclise girmeyince gözler Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara çevrildi. Aynı gece Türkiye bir e-mail muhtırayla sarsıldı. Genelkurmay iktidarı hedefleyen sert bir bildiri yayınlamıştı. Herkes Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararı tahmin edebiliyordu ve öyle oldu: Mahkeme jet hızıyla aldığı kararla 367 şartının geçerli olduğunu ilan etti.
Her cumhurbaşkanlığı seçiminde sergilenen 'devletin harekatı' şimdi de gerçekleşmişti. Ama bu harekata karşı iktidar partisi AKP hem askerin bildirisine 'Genelkurmay Başbakanlığa bağlı bir kurumdur' diye karşılık verdi hem erken seçim kararı aldı hem de anayasa değişikliği yaparak cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayan yasayı yürürlüğe koydu. Böylece alttan alta yaşanan 'Son Kale Savaşı' tarafların belirginleşmesiyle açıkça yaşanır hale geldi.
Bu süreçte Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer CHP ve bir takım kurumlar cumhurbaşkanını halkın seçmesine karşılar. Engelleyebilirlerse yeni Cumhurbaşkanını yeni Meclis seçecek engelleyemezlerse halk seçecek.
Her iki durumda da Abdullah Gül iktidarın Cumhurbaşkanı adayı. 'Köşk'e 'Gül' Harekatı' cumhurbaşkanını halka seçtirebilmenin adı.
Seçim başka senaryolarla engellenmez zamanında yapılabilirse 22 Temmuz günü Türkiye'nin belki de en anlamlı tarihi olacak.