Uyandığında çok fazla üşüyordu. Hayatı boyunca hiç üşümediği kadar. Hareket edemiyor konuşamıyordu. Ve bu sırada onu fark etti. Kendisini kaçıranı. Belli ki ölecekti ama keşke çığlık atabilseydi. Bir çığlık.
Eski bir film yıldızı olan Jenna Hughes Hollywood'u terk ederek neredeyse tecrit edilmiş bir yer olan Oregon'daki bir çiftliğe taşınmış böylece şöhretten de olabildiğince uzaklaşmıştı. Ancak takip edildiğini bilmiyordu. Mektupları kişisel anlamda gerçekten de çok rahatsız edici olan saplantılı bir hayran tarafından. Jenna gazetelerde okuduklarıyla zaten fazlasıyla sarsıldığı sırada bir de Şerif Shane Carter'ın neyin peşinde olduğunu bilse hissettiği korku hayatını mahvedecekti. Bu ormanlık bölgede bir kadın cesedinin bulunmasıyla başlayan şok edici bir vakaydı.
Şimdi iki kadın daha kaybolmuştu ve içlerinden birinin Jenna'ya olan benzerliği fark edilmeyecek gibi değildi.
Kabusuna Dönüşmek Üzereydi. Pasifik'in kuzey batısının üzerine dondurucu bir kış fırtınası çökerken acımasız bir katilin tasvirsiz faaliyetleri henüz yeni başlıyordu. Ve Jenna da en büyük hayranıyla tanışmaya giderek daha çok yaklaşıyordu.
Onu ölü olarak görmeyi her şeyden çok isteyen bir hayrandı bu.