Gurbet yutkundukça boğazımda hissettiğim demir bir yumruk olur gün batımının İstanbul'unda. Kentle birlikte yorulan martıların geceyi geçirmek için bir yuva aradıkları saatlerde tarihi yarımada gurbet kokar buram buram..
Şehrin homurtusu azaldığında yorgun ayaklarını mavi sulara uzatan güneşle birlikte hatıralar canlanıverir bir bir..
Gurbetle sılayı birbirine karıştırdığım hüzünlü akşamlarda; güzel karım oğlum kızım torunlarım sığır derisinden çarıklarıyla dağın yolunu tutan anacığımın emzik niyetine bembeyaz tülbende sarıp ağzıma verdiği lokum misali hasrete katlanmak için tatlı birer sebeptir benim için. Yine de sıla özlemi yakar bağrımı..
Hasrete dayanmak dağ gibi yürek ister. Yürek ister bilmediğin topraklarda var olmaya çalışmak..Mekanik yaşamların ruhları buz kesmiş insanlarıyla yaşamak.. Toroslar'ın kucağında yer alan köyüm sevgi kokulu evim gölgesinde uyuduğum ceviz ağacım suyunu kana kana içtiğim pınarlar.. Hepsi burnumda tüter.
İzini sürdüğüm geçmişimde kendimi aradım aslında. Ona peyderpey yaklaştığımda hakikat aralandı. Sonra not düştüm gördüklerimi âcizane. Bu notlar yaşanmışlığa dair birer delil olsun istedim.
Kardelen sadece benim değil milyonlarca Anadolu insanının öyküsü. Halil İbrahim'in sırtına yüklenen ortak bir yazgı...