Michael Shermer gruplarla kabileler büyüyüp şefliklere ve devletlere dönüştükçe insanların da birçok primat türünde görülen utanç ve güven gibi ahlaki duyarlıkları etik ilkelere dönüştürdüklerini açıklıyor. Dedikodu dışlama ve diğer gayri resmi yöntemler küçük gruplarda kötü davranışları engellemekte etkili olurken dinin ve resmi etik yasalarının büyük gruplarda daha iyi işe yaradığını belirtiyor ve ahlak kurallarımızın ilahi bir kaynağın değil biyolojik mirasımızın ve kültürel tarihimizin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor. Paleolitik çağda yaşamış atalarımızın modern insan gibi savaşma ve çevreye zarar verme eğilimi gösterdiklerini kanıtlayan yakın tarihli antropolojik çalışmalardan sinirbilimcilerin ahlaki kararlar alırken beynimizde neler olup bittiğine dair araştırmalarına kadar uzanan bilimsel delillerden yararlanarak ahlakla bilim arasındaki yapay ayrımı gidermeye çalışıyor. Oyun kuramının Altın Kural'ın temellerini nasıl attığını kaos kuramının özgür iradeye bakış açımızı nasıl değiştirdiğini ve bulanık mantığın iyiyle kötü arasındaki ayrımları nasıl aşındırdığını gösteriyor. Ayrıca bilimin "kürtaj pornografi klonlama hayvan hakları gibi" günümüzün en zorlu ahlaki ikilemlerinden bazılarını ele almamıza nasıl yardım edebileceğini irdeliyor.