Ruhumun sessiz odalarında yaralı duvarlara asılmış güz güncesinden kızıl bir yaprak:
Şimdi ilkyazın kuğulu kalbinde evrenin erdemli yüreği değil nisan'ın portakal çiçeği saçlarında çağın akrepsi ve zehirli elleri geziyordu. Dokunamıyordu artık düş güzeli gecenin mavi ve hüzünbaz yıldızlarına... Yine nevbaharın arzulu teninde akşamın mor melankolik bulutları dolaşıyordu. Kalbinde kırık plak çalan adam çekip atıyordu yakasındaki papatyayı. Düşler biteviye rüyalarını krizantemlere sunuyordu. Eylül şakaklarına külsü iklimleri yüreğine ise ruhanî bir şarkıyı içiriyordu. Kent pervasızca söküyordu içindeki karanfil köklerini. Şehrin kalbine çarpan çığlıklara takvimler bile tanıklık ediyordu. Hikmetli kıssalar canhıraş bir hâlle gözlerin ve kalbin alfabesini öğretiyordu. Ve.. Bir yeryüzü macerası daha kitabın sarı sayfalarında sırra kadem basıyordu..