Eflâtun rengi hayaller kuran bir "suskun"un sözleridir bu roman. İşittiğini gören gördüğünü dinleyen dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız satırlar akıp giderken. O ise muzip bir tebessümle size eşlik edecek sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken benzersiz erguvanî düşlerin "gerçekliği"nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek.
Hayat kadar gerçek düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar sessizliğin olduğu kadar seslerin ve sözlerin yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin "nefesini üfleyen" ve ona "can veren" bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları en az sizler kadar gerçektir; ya da siz en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar Kirkor Dâvut Kalın Musa İbrahim Dede Efendi Rafael Tağut Veysel Bey ve diğerleri... Onlar sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar'ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır.
Bir meczûp aşkı tattı bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ belki de herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.
Suskunlar'ı okuduktan sonra aynaya bakmak yansıyan aksinizde gerçeği görmek gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde kim bilir belki de "suskunlar"dan biri olacaksınız...