Kütüphanelerin Hikayesi insan kurumlarının en dayanıklılarından birinin neredeyse tarihin kendisi kadar eski olan birisinin tarihidir. Yazı arsa mülkiyetini kaydetmek ve eski borçların hesabını tutmak için keşfedilmiş olsa da; kısa zamanda şairler rahipler ve kâhinler başka kullanım yolları bulmuştu. Muhtemelen ilk yazarlar kendilerine hitap etmişti kendi hafızalarına yardımcı olsun diye düşüncelerini ve kompozisyonlarını kaydetmişlerdi. Ama bir süre sonra yazmanın hem boşluk hem de zamanı aşmak için bir yol sunduğunu fark ettiler: yazarın sesinin ve ömrünün erişebildiği yerin ötesinde bir kitleye ulaşmak. Ve o kitlenin içindeki bazıları yazılı kayıtların kendilerine başka yer ve zamanlardaki erkeklerle kadınların düşüncelerini ve deneyimlerini sunduğunu anladılar. Geçmişin bilgeliği günümüzün ilmi geleceğin umut ve korkuları "yazılı kelimeler aracılığıyla hepsi saklanabilir ve istenildiğinde başvurulabilirdi. İşte bu anlayışla kütüphaneler ortaya çıkmış olmalı."
"İster İlkçağlarda Ortadoğu'da Ortaçağda Avrupa'da ve ister yazının sayısallaştığı bilgisayar çağında Amerika'da tarihin her aşamasında dünyanın her yerinde insanın yaratıcılığı bilgi hazinesini arttırdığı ve insanlar atalarından kalan ve akranlarından öğrendikleri bilgileri kullanmaya devam ettikleri sürece bu bilgi ve belgeleri toplayacak kataloglayacak saklayacak ve yönlendirecek insanlara ve kurumlara ihtiyaç olacaktır. Kitaplar ve kütüphaneler yazının icadından bu yana geçen binlerce yıl boyunca değişmiştir. Değişimin hızı matbaanın icadıyla ve üstüne bilgisayar çağında iyice artmıştır. Ama kütüphanecinin en önemli görevi hep aynı kalmıştır: insani becerilerin ve hayal gücünün kayıtlarını toplamak ve korumak ve bu kayıtları kullanacak olanların ellerine teslim etmek.
Bu görevler önemli olmaya devam edecektir ve yerine getirilecektir. Bunları gerçekleştirecek olanların kendileri olup olmayacağına karar vermek kütüphanelerle kütüphanecilere kalmıştır."